26 Aralık 2025, Cuma – 22:45
Site içi arama
Hava durumu yükleniyor...
42,91₺
50,52₺
57,98₺
Ferit Karan

Sağlıkta Taban Ücret: Beyaz Önlüğün Cebindeki Delik

Ferit Karan

Tüm Yazıları
26.12.2025 11:33
4 dk. okuma süresi 372 okunma
Font Boyutu : Yazıyı Dinle :

Türkiye’de özel sağlık sektörü dışarıdan bakıldığında oldukça parlak bir vitrine sahip. Cam cepheler, lobiye yayılan kahve kokusu, “hasta memnuniyeti” tabelaları… Ancak o vitrinin arka tarafında, beyaz önlüğüyle sistemi ayakta tutan sağlık çalışanları için manzara o kadar estetik değil. Sağlık-Sen Genel Başkanı Mahmut Faruk Doğan’ın mesleki taban ücret çağrısı, tam da bu vitrinle mutfak arasındaki farkı işaret ediyor.

Bugün özel hastanelerde çalışan hemşire, ebe, paramedik ve diğer sağlık meslek mensuplarının önemli bir bölümü, mesleki nitelikleriyle değil, ücret sınırlarıyla tanımlanıyor. Üstelik bu durum, piyasa koşullarının doğal sonucu gibi sunuluyor. Oysa Doğan’ın da altını çizdiği gibi, dünyanın hiçbir yerinde yüksek sorumluluk, yoğun risk ve uzmanlık gerektiren sağlık meslekleri, “asgari” başlığı altında ele alınmıyor. Bizde ise özel sektör bu konuda epey yaratıcı: Beş yıldızlı otel konforunda çalışma ortamı, iki yıldızlı ücret politikası.

Doğan’ın özellikle vurguladığı “mesleki taban ücret” meselesi, özel sektör için kritik bir eşik. Çünkü kamuda tartışılan düzenlemelerin aksine, özel hastanelerde ücret skalası büyük ölçüde gri alanda şekilleniyor. Aynı işi yapan, aynı sorumluluğu taşıyan sağlık çalışanları arasında ciddi ücret uçurumları oluşuyor. Sistem, rekabeti kalite üzerinden değil, emeğin maliyeti üzerinden kuruyor. Bu da sağlık çalışanını profesyonel olmaktan çok, maliyet kalemi gibi konumlandırıyor.

Meslek kanunlarının eksikliği, özel sektörde daha da belirgin hissediliyor. Yetki tanımı net olmayan bir sağlık çalışanı, gerektiğinde her işi yapabilir ama yaptığı işin hukuki ve performans karşılığı çoğu zaman buharlaşır. Sertifikalar var, sorumluluklar var, hatta riskler var; ama iş ücretlendirmeye gelince hafıza zayıflığı başlıyor. Sistem, özel hastanelerde de çok iyi çalışıyor ama çalışan için pek de adil işlemiyor.

Dünya bu noktada başka bir yöne bakıyor. Avrupa’da ve gelişmiş sağlık sistemlerinde özel sektör, kamuyla rekabet ederken ücret ve çalışma koşullarını aşağı çekerek değil, nitelikli insan gücünü elde tutarak yarışıyor. Bizde ise özel sağlık sektörü, “fedakârlık” kavramını performans kriteri gibi kullanmayı seviyor. Fedakârlık var, karşılığı ise genellikle teşekkür maili.

Nöbet sistemi, gece çalışmaları ve yoğun mesai, özel sektörde neredeyse görünmez bir sözleşme maddesi gibi. Uluslararası standartlarda gece çalışması ek bir yük olarak değerlendirilirken, bizde “işin doğası” denilerek normalleştiriliyor. Oysa özel sektör, doğası gereği esnek olabilir ama emeğin karşılığını esnetmek zorunda değil.

Mahmut Faruk Doğan’ın çağrısı bu nedenle sadece sendikal bir talep değil; özel sağlık sektörünün sürdürülebilirliğiyle ilgili bir uyarı. Sağlık çalışanını tüketerek büyüyen bir sistem, bir süre sonra kendi kadrosunu da hastalandırıyor. Beyaz önlük ütülü olabilir ama cebindeki bordro kırışık kalıyorsa, bu vitrin uzun süre ayakta durmaz.

Belki de mesele şu kadar basit: Özel sağlık sektörü gerçekten “özel” olmak istiyorsa, çalışanını da sıradan bir maliyet kalemi olmaktan çıkarmak zorunda. Çünkü sağlıkta kalite, en pahalı cihazla değil; hakkı ödenmiş emekle başlıyor.